• 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
2002 Mezunları Yemin Töreni

Biliyorum inanmakta güçlük çekiyorsunuz. Size yardımcı olayım. Evet, burada oturan ve birazdan tıp doktoru olacak olan o yakışıklı genç adam, o güzel genç hanım, gerçekten sizin çocuğunuz.

Ne kadar çabuk büyüdü değil mi? Doğumu bile daha dün gibi. Hani, küçücük bir bebekken hastalanmıştı, ateşler içinde yanıyordu, yüreğinizin yandığını zannetmiştiniz. “Allahım onun yerine ben hasta olayım!” diye sabahlara kadar dua etmiştiniz. Bir yerini yaraladığında, bir parçanızın koptuğunu sanmıştınız.

Ne çok sıkıntılar çektiniz büyütürken, ne kadar çok kendinizden verdiniz. Yokluk hissetmesin diye ne fedakarlıklara katlandınız. Bütün bunlara karşın, üzdüğü de oldu sizi zaman zaman. Karşı çıktı bir çok isteklerinize, ama bu sizi sevmediği anlamına gelmiyordu. Gençliğinin doğasında vardı karşı çıkmak. Hatırlasanıza siz de bir zamanlar karşı çıkmıştınız kendi anne ve babalarınıza.Aynı onların çocuklarının, günü geldiğinde onlara karşı çıkacakları gibi.

Hasretlik çektiniz, günler geceler boyunca, yanınıza gelemediler. Ama merak etmeyin, o günler geceler boyunca onlar burada, bizimleydiler. Daha iyi hekim olabilmek için, sizlerin emeklerini boşa çıkarmamak için uğraşıyorlardı.

İşte bu gece, bütün emeklerinizin karşılığını veriyorlar. Gözlerinizin gururla ışıldadığını gördüm, biraz önce, aslan oğlunuzun, nazlı kızınızın merdivenlerden inişine bakarken. Birazdan daha da gururlanacaksınız. Yine buraya sahneye çıkacaklar. Sizlerin ve hocalarının önünde, kendilerini insanların sağlığına adayacaklarına yemin edecekler. “Helal olsun, sana verdiğim emeklere” diyeceksiniz. Ağlamak gelirse içinizden, kimseden gizlemeyin. Bugün sevinçten ağlamayacaksanız, ne zaman ağlayacaksınız?.

Bu gençler dünyanın belki de en zor mesleğini, gönüllü olarak seçtiler. Elbette sıkıntıları olacak mesleklerini yaparken. Tedavi etmek için çırpındıkları insanlar, çarpık sağlık sisteminin her olumsuzluğuyla karşılaştıklarında onları suçlayacaklar. Ziyaret için geldikleri hastanede yarım saat kalmayı bile yüreği kaldırmayan, günlerce etkisinden kurtulamayan insanlar, onların orada bir ömür tüketmekte olduğunu görmezden gelerek,yaptıkları işi küçümseyecekler.

Sevgili Anne ve Babalar ,dün büyük bir gururla çocuklarınızın diplomalarını imzaladım. Ama sonra bir memur, damga bastı diplomaların üzerine “Mecburi Hizmet Yükümlüsüdür” diye. Sanki hem siz, hem onlar bunca sıkıntıya girmekle bir suç işlemişsiniz gibi. Mecburi hizmet yapmazlarsa doktorluk ta yapamayacaklar. Oysa sizin çocuklarınız henüz tıbbiyeye girmeden önce bu yasa durdurulmuştu. Ama, güzel ülkemizin hiçbir yöresini hekimsiz bırakmayacak, ödüllendirici ve teşvik edici bir personel yasasını bir türlü gündeme getirmeyi beceremeyen hükümetler, yeni mezun hekimleri, hiçbir alt yapısı olmayan yerlere göndermekle, sağlık sorunlarının çözülemeyeceğini çok iyi bilmelerine rağmen salt siyasal amaçlarla ve basit bir popülizm uğruna mezun olmalarına birkaç ay kala çocuklarımızı bir anda bu Mecburi Hizmet umacısıyla karşı karşıya bıraktılar. Çünkü, ne yazık ki bu ülke, yıllardır çocuğu olmayan politikacılar tarafından yönetiliyor. Ama biz hiç tasalanmıyoruz. Onlar her şeye ve herkese rağmen bütün bunların üstesinden gelecek güce sahipler. Bize böyle çocuklar verdiğiniz için size teşekkür ediyorum.

Evet çocuklar, benim can dostlarım. Benim için konuşmanın en zor kısmı bu. Galiba artık, birlikte yürüdüğümüz yolun sonuna geldik. Hani birlikte söylediğimiz şarkıdaki gibi… And now the end is near. And so i face the final curtain. Gerçekten birazdan son perde kapanacak üzerinize ve siz perdenin arkasından yepyeni bir geleceğe uçacaksınız. Beni burada yapayalnız, tek başıma bırakarak Bu gece, hiçbir zaman benim olmayan kanatlarımı kırıyorlarmış gibi hissediyorum. Oysa ne çok isterdim sizinle birlikte uçmayı.

Siz, 2002 mezunları, gerçekten iyiydiniz. Ve benim için çok özeldiniz. Altı yıl boyunca çok şey paylaştık sizinle, üstelik, son seneniz, benim dekanlığımın ilk senesiyle çakıştı.

Çok güldük birlikte.. Kızdığımız da oldu zaman zaman... Şaşırtacak kadar olgunluk gösterdiniz, olumsuzluklar karşısında. İsyan da ettiniz bazen.. Her şeyin ters gittiği, en sıkıntılı anımda odama çiçeklerle geldiniz, dünyalar benim oldu. Hipokrat’ın ne zaman yaşadığını, kist hidatiğin nasıl bulaştığını bilmemenize kızdım. Kendinize olan güveninize hayran kaldım. Sevgiyi gördüm gözlerinizde mutlu oldum. Gezilere gittik, My way’i söyledik. Dans ettik. Çilek yedik birlikte.. Ve sizi çok sevdim.

Henüz sizden ayrılmaya hazır değildim çocuklar. Sanki hep buralarda olacakmışsınız gibi geliyordu. Pazartesi, yine sizin yemekhanede yiyecektik. Kantinde çay içecektik. Saçma şeylere gülecektik. Gelecekten, ideallerinizden konuşacaktık. Durmadan, dinlenmeden anlatacaktınız. Ve bir kez daha hayran olacaktım size.

Bir oğlana aşık olduğunuzda, bir kıza evlenme teklif ettiğinizde yanınızda olmak istiyordum. İlk çocuğunuz doğduğunda gözlerinizdeki sevinci paylaşacaktım. Ve ona birlikte isim arayacaktık.

Güzel bir hayaldi tabii. Gerçekleşmesi mümkün olmayan. Ayrılık vakti geldi artık..

İnanın bana sizler de çok özleyeceksiniz….Morfolojide geçen ilk yıllarınızı, ilk sevgileri, dostlukları, ilk kırgınlıkları… Sonra hastaneyi, bitmek bilmeyen 5. sınıf stajlarını, Paydaş Hocaların vizitlerini, Sözbek’i, Yoğun Bakım nöbetlerini hatta, buruk bir özlemle hatırlayacaksınız.

Bana gelince ; Odama kapıyı çalmadan girişinizi, ben yoksam bıraktığınız küçük notları, çiçekleri, haksızlıklara isyanınızı, hiç ummadığım yerlerde karşıma çıkışınızı, ama benim için en değerlisi bana bir arkadaşınızmışım gibi davranışınızı, çok özleyeceğim çocuklar.

Bu mutluluğu yaşamış olmak her sıkıntıya değerdi. Sizinle gurur duyuyorum. Sizi seviyorum. Siz benim gözbebeklerimsiniz. Sizi ailelerinize emanet ediyorum. Yolunuz açık olsun.